hesabın var mı? giriş yap

  • ne zaman göz önünde bir yerde olsa sözlük çöküyor. geçen konferansa geldi okula o zaman da yavaşladı. televizyona çıkıyor sözlük kepenk indiriyor. evinde bir dinamoyla sözlüğü ayakta tuttuğunu düşünüyorum. fare gibi giriyor tekerleğin içine, koşuyor sanki.

  • osmanlı devrinde, makam, mevki sahibi olan ya da bir şekilde zengin olan kişilerin, ölümden sonra mülkiyetlerini devam ettirmek için vakıfları kullanması. örnek hizmet olarak da cami yaptırmaları. şöyle ki, bir paşa devlet tarafından mallarına el konulmaması için, bir vakıf kurarak cami yaptırır. bütün mali işlerini de vakıf aracılığıyla yapar, yani vakıf üzerinden kendi paravan şirketlerine para aktarır ve servetini, müsadereden, osmanlı hazinesinden bir şekilde kaçırır.

    ne zaman osmanlı devrinden kalma bir cami görsem bu ayrıntıyı hatırlar hangi haksız kazancın abdesti diye merak ederim. ve ayrıca günümüzde ak parti iktidarının da böyle uygulamalar içinde olduğunu görünce ister istemez neo osmanlıcılık bu mudur yani diye ayrıca sorarım.

  • sen bilimde çığır aç, geceni gündüzüne katıp çalış ve sonunda dünyanın en önemli sağlık sorunlarından birine çözüm bul, insanlığa katkı sağla ama sana gelen ilk soru kürt musun arap mısın olsun. ve bu soruya kızdığın için de tek yaptığı yemek içmek tuvalete gitmek gibi yaşamsal fonksiyonları gerçekleştirmek olan adamlar tarafından ırkçı diye yaftalan. insanların büyük bir kısmı gerizekalı. tüm kalbimle inanıyorum buna.

  • 29 ekim 1933'de cumhuriyetin 10.yıl kutlamaları için bir çok ülkeden davetli çağrılır. sovyetler birliği iki bakan gönderir. bu arada sergey yutkeviç de törene davet edilmiştir. yutkeviç, tıpkı diğer ülkelerden gelen meslektaşları gibi etkinlikleri ve konuşmaları filme alacaktır.

    yutkeviç hazırlık yapmak için sabah erkenden törenin yapılacağı hipodroma gider. diğer meslektaşları gibi kamerasını hazırlayıp konuşmaların yapılacağı kürsüye kablo çekerken utanır. rus kameramanın utancının sebebi kablosudur. diğer kameramanların kabloları serçe parmağı kalınlığındayken yutkeviç'in kablosu neredeyse insan bileği kadardır.

    binlerce kişi hipodromdaki yerini aldığında atatürk ve davetlilerin gelmesini beklemektedir. atatürk, hipodroma bir otomobille girer. topluluğu, herkesi selamlar, kürsüye çıkar ve konuşmaya başlar. bu sırada yutkeviç kamerasını çalıştırıp kayda başladığında o esnada çevresindeki meslektaşları feryat figan koparır. atatürk'ü hipodroma getiren otomobil kamera kablolarının üstünden geçmiş, hepsini kopartmıştır. ortada bilek kalıblığında bir tane sağlam kablo vardır. o da yutkeviç'in kablosudur.

    işte biz o tek sağlam kablo sayesinde günümüze kadar ulaşan tek kayıtla cumhuriyetin 10.yıl töreni ve atatürk'ün 10.yıl konuşmasını hala izleriz.

    10. yıl nutku

    edit/kaynak: nebil özgentürk - türkiye'nin hatıra defteri belgeseli

  • aeb sistemi deniyor buna. aracın önündeki radarlar her zaman öndeki mesafeyi kontrol ediyor. eğer kendi hızınız ile öndeki cismin hızı çok hızlı birbirine yaklaşıyorsa önde sesli uyarı, (hala tepki verilmiyorsa) otomatik frenleme gelir.

    bende 1 kere bisikletli bir çocuğa çarpmayı engelledi, 1 kere de hızlı akan trafikte araçlar aniden durunca benimkisi de ben frene basmadan durdu...

    çağının çok ötesinde hayat kurtarıcı bir teknolojidir...

    (bkz: aeb)

  • arabama zarar verilmeyeceğini bilsem ben de aracımın arkasına " uber siksin sizi emi " notu yapıştırarak destek olmak istediğim firma. o kadar sevmiyorum ki taksiyi, plakasını, sahibini , şöförünü... uber böyle canınızı acıta acıta acıta devam etse.

  • bir okuryazarın beyni nasıl çalışır?

    içinde çok az okuryazar olan bir köye giden dil bilim araştırmacıları, yazının ve matbaanın insanın düşünce sistemine nasıl sinsi bir örümcek gibi girdiğini çok ilginç ve eğlenceli olan deneylerle fark ettiler. yazı ve matbaanın nasıl bir örümcek haline gelip beynimizi sardığını anlamadan önce okuryazar olmayan insanlar üzerinde yapılmış şu testlere bir göz atalım isterseniz:

    okuryazar olmayan bu insanlara sorulan ilk soru gayet basitti. önlerinde bir balta, bir çekiç, bir testere ve bir odun parçası vardı ve bunları biri dışarıda kalacak şekilde gruplandırmaları isteniyordu. ne kadar basit değil mi?

    cevap, odun dışarıda kalır; balta, çekiç ve testere aynı gruptadır. çünkü balta, testere ve çekiç birer aletken; odun bir alet değil eşyadır. ama işler araştırmacaların istediği gibi gitmedi. köylüler, bu nesneleri gruplandırmayı reddettiler.

    neden gruplara ayırmamızı istiyorsunuz, ne gerek var ki diye cevap verdiler ve bunda direttiler. eşyaların hiçbirini dışlamadılar. çok az okuryazar olan biri ise, baltayı dışarıda bırakacağını, çünkü odunu kesmek için testerenin yeterli olduğunu söyledi. çok ilginç değil mi? devam edelim:

    ikinci soru şöyleydi: kuzeyde ve buzla kaplı olan yerlerde ayılar beyazdır, antartika kuzeyde ve buzla kaplı bir yerdir, öyleyse antartika'daki ayılar ne renktir? içinizden bu ne biçim soru böyle diyebilirsiniz. cevabı çok açık ve kesin olmak üzere "beyaz" olan bu soruyu okuryazar olmayan bu gruptakiler, "ben ne bileyim?" diyerek cevapladılar.

    ben sadece kahverengi ayı gördüm, dedi bazısı, bazısı bana ne ne renkse ne renktir... çok az okuryazar olan biri ise, "sizin dediklerinize bakılırsa, orada ayılar beyaz." diyerek cevap verdi. bir öncekinden daha ilginç bir örnek. devam edelim:

    üçüncü olarak bu gruba "kendinizi nasıl tanımlarsınız?" diye sordular. ilki, "falanca yerden geldim, iki kızım var, koyun bakıyorum." dedi. peki dediler güzel, ama tam bu değil, bazı insan sinirlidir, bazı insan cimridir, bazısı yardımseverdir. sen nasıl bir insansın? "ben bilmem, beni arkadaşlarıma sorun onlar anlatsın." dedi okuryazar olmayan bu "saf" insan. gruptakilerin hiçbiri kendini tanımlayamadı. neden biliyor musunuz?

    çünkü sözlü kültür insanı tanımlarla uğraşmaz. buna ihtiyacı yoktur. o, o an içinde bulunduğu gerçek dünyayı yaşar ve soyut düşünmeye gerek duymaz. neden duysun ki?

    kutuptaki ayıların ne renk olduğunun onun için herhangi bir önemi yoktur ve o ayıyı görmeden, onun beyaz olduğuna inanmayacaktır. kendini sadece gerçek ve somut olgularla tanımlar. hatta onu bile zor yapar; çünkü soyut düşünemez.

    soyut düşünmek yazıyla birlikte insan hayatına giren bir durumdur.

    size "maalesef" kelimesini düşünün dersem, beyniniz, siz fark etmeden öncelikle kelimenin yazılışını gözünüzün önüne getirecektir. siz "ağaç" yazdığınızda yazdığınız kelime, ağaçtan ayrı bir nesne olarak kendine mekanda yer edinir. sözlü kültür insanı ağaç der ve o ses havada yok olup gider. daha ç harfini söylemeden a harfi yok olup gitmiştir.

    o yüzden yazıyla bir bağı olmayan toplumlarda, bilgi sadece insan hafızasındadır. o yüzden bilgiyi sürekli tekrar etmek gerekir. bu da büyük bir enerji yatırımı demektir ve bu yüzden insan başka bir şey düşünemez. bu da onun başka yönlere eğilmesinin önüne geçer. o yüzden insanlık tarihindeki en büyük sıçrayışlar yazıdan sonra olmuştur.
    okuryazar olmayanlara sorulan sorular, yazılı kültürün sınav sorularıdır. sözlü kültür bu sorularla ilgilenmez.

    bu fark algılanamadığı için eski insanlar hep kaba saba tasvir edildiler. oysa onlar bizden çok farklı düşünüyorlardı. çok az okuryazar olan bir insanın bile okuryazar olmayanlardan ne kadar farklı olduğunu yukarıdaki üç soruya verilen cevaplarda gördük. biz yazıyı bulduk, matbaayı bulup yazıyı mekana hapsettik, o insanlardan ne kadar farklı olduğumuzu tahayyül edin. düşünce sistemlerimiz taban tabana zıt.

    yazı olmasaydı maalesef şu an bunları okuyamıyor olacaktınız. bir önceki cümlede geçen "maalesef" kelimesini düşünemeyecektiniz. bu, insana çok uzak ve imkansız gibi geliyor. yazının getirdiği alışkanlıklardan kurtulmak mümkün değil.

    edit: antartika burada tamamen hipotetik. mesele soru değil, cevap olduğu için antartika yerine istediğiniz her şeyi koyabilirsiniz. okuryazar beyni burada da devreye giriyor maalesef.

    kaynak olarak walter ong'un sözlü ve yazılı kültür kitabı okunabilir.

  • bilimsel çalışmalara başlayacağı zaman yapacağı ilk gözlem hedefi belirlenmiş olan teleskop.

    james webb uzay teleskobu göreve başlayacağı ilk haftalarda 55 canri e ve lhs 3844 b isimli ötegezegenleri inceleyecek.

    55 canri e ötegezegeni:

    - dünyadan uzaklığı 41 ışık yılı
    - 1.9 dünya çapında,
    - yüzey sıcaklığı: güneşe bakan tarafta 1700 derece,
    - güneşine uzaklığı: 0,015 astronomik birim yani merkür'den daha yakın (1 astronomik birim= dünya ile güneş arasındaki mesafe)
    - yörünge süresi: 18 saat

    hızlı yörüngesi ve yüzey sıcaklığı nedeniyle lav denizleri bulunacak bir yapısı var. * bazı teorilere göre yüzeyi aşırı sıcaktan buharlaşıp kalın bir atmosfer oluşturuyor. bu atmosfer ve içindeki bulutlar güneş görmeyen bölgelere geldiğinde soğuyup lav damlacıkları şeklinde yüzeye yağıyor.

    james webb termal frekanstaki kameraları ile gezegenin varsa atmosferini ve ısı dağılımını gözlemleyecek ve üretilen teorilerin doğruluğunu gözlemleri ile destekleyecek ya da çürütüp yeni teorilerin ortaya çıkmasına neden olacak.

    lhs 3844 b ötegezegeni:

    - dünyadan 60 ışık yılı uzakta
    - 1,3 dünya çapında,
    - yüzey sıcaklığı: 525 derece,
    - yıldızına uzaklığı: 0,005 astronomik birim (güneşinden sadece 748 bin km uzakta. yıldızın yüzeyine ay'ın iki katı mesafede yani )
    - yörünge süresi: 11 saat

    bu gezegen astronomik ölçekte yıldızına "dibinin dibi" mesafesinde yakın bir gezegen. gezegenin başka yerde eriyip yıldıza karışması gerekirken etrafında döndüğü yıldız bir kırmızı cüce olduğu için hayatta kalabilmiş. kırmızı cüce yıldızlar güneşimiz gibi yıldızlara göre son derece küçük ve "soğuk" yıldızlardır. bu nedenle yanmadan daha yakınında gezegenler dolanabiliyor.

    bu gezegenin bir atmosferinin olmadığı düşünülüyor. bu sayede webb üzerindeki spektrometre cihazları ile yüzeyinin özellikleri (ne tür kayalar var, yapılar nelerdir ) hakkında bilgi edinilebilecek.

    james webb ile yapılacak olan gözlem programının ilk turunda gözlemlenecek olan bu iki gezegen sayesinde atmosferi olan ve olmayan ötegezegenlerin teleskop ile incelenmesi ile ne tür bilgilerin elde edilebileceği öğrenilecek. elde edilen bilgiler ile gelecekte yapılacak diğer gezegen gözlemlerinde nelere dikkat edilmesi gerektiği öğrenilecek.

    kaynak

    debe editi: beğenilerinize ve favorilerinize teşekkür ederiz efenim. uzay alanında meraklı insanları görmek şahsen beni çok mutlu ediyor*. uzay hakkında meraklı insanlar için şöyle bir türkçe kaynak var. daha önce denk gelmediyseniz bakabilirsiniz.

  • daha dur insafsız, adamlar çözeceğiz demiş. üstünden bir gün bile geçmeden rezalet başlığı açılır mı? insanlık olarak biraz tırt bir hale geldiğimizi düşünmekteyim.

  • iş telefonu olarak 7 yıllık giriş seviyesi sayılabilecek samsung j5 kullanıyorum; gün boyu telefon görüşmesi + gün boyu aktif whatsapp kullanımı ile şarjı 3 günü zorluyor. annem 4 yıllık yine giriş seviyesi redmi note 8 kullanıyor; gün boyu candy crush oynuyor yine şarjı bitmiyor, herhangi bir uygulamada kasma-takılma yaşamıyor. iş arkadaşım 4 yıllık orta segment samsung a51 ile çılgınlar gibi pubg oynuyor. bakın iphone ile denk amiral gemisi modelleri saymıyorum bile. onların zaten alayı 2015'ten beri aktif olarak kullanılıyor.

    bu gariban apple fanboyları sanıyor ki sadece iphone uzun yıllar kullanılabiliyor. uzun yıllardan kasıtları da 3-4 yıl ha, onun da yarısı serum takar gibi powerbank'la dolanarak geçiyor. insanları 2023 yılında 60hz ekranla usb type-c 2.0'ı övmek zorunda bırakan apple'ı da ayrıca tebrik ediyorum. herkesin yapabileceği bir iş değil bu.